2/22/2012

Malcolm X'in Vefatının 47. Yılında!

"Ben özgürlüğe inanan bir dine inanıyorum.Ne zaman insanlarım için savaşmama izin vermeyen dini kabul etmek zorunda kalsam, o dinin canı cehenneme derim." Bu sözler Malcom X'e ait.  Malcolm X,  tam 47 yıl önce  Amerikan Gizli Servisi ve Nation of Islam'ın ortak operasyonuyla şehit edildi.Siyah beyaz arasında fark olmadığını, hakların eşit dağıtılması gerektiğini söylüyordu.Durmaktan değil, hareketten yanaydı. " Kimse size eşitlik, adalet veya başka birşey veremez.Eğer adamsan, gidin ve kendiniz alın." Sözü en önemli sözlerinden biriydi. 40 yaşında ölmesine rağmen fikirleri hala yaşıyor ve yaşatılıyor.Müslüman halklar hala Malcom'un özgürlük mücadelesini okuyor ve öğreniyor.Müslüman halklar özgürlük için hala " bir taş" atıyor.

2/19/2012

YAŞASIN HALKLARIN AŞKI

Sözlerini Şivan Perwer'in yazdığı, bestesini Sezen Aksu'nun yaptığı ve Hakan Vreskala'nın Stockholm sokaklarında okuduğu internette dolaşan, yarı Türkçe ve Kürtçe aksanı ile "Yaşasın halkların aşkı" parçasını dinlemenizi isterim. Hakan Vreskala  ırkçılığa ve faşizme karşı "Türk- Kürt kardeştir. Onların arasına kimse giremez" diye sesleniyor. 

Şarkı Sözleri:

xezala min, delala min,
Ez kurdî nizanim
keca kurdan, jiyana min
Ez te hez dikim

gellek

turk kurt kardes falan degil
ayan beyan sevgilidir
ayiran kalles degil ancak
hayatin tam da kendisidir

sen silvanin corak ovalarinda
ben kordonun arka sokaklarinda
buyutulmusuz bunca zaman
teslim oldum kaderime inan

dinlemem kimseyi
gönlumun eylemi
bir temenni benimki
yasasin halklari

xezala min, delala min,

Ez kurdî nizanim
keca kurda min jiyana min
Ez te hez dikim

gellek

her öpusmemiz daraltacak
irkciya fasiste dunyayi

her sevismemiz yol acacak
yeni bir kozmik isimaya

kudurup köpurseler bile
kece kurdamsin böyle biline
sözleri siwan perwer yazdi
sezen aksu besteledi bu aski

dinlemem kimseyi
gönlumun eylemi
bir temenni benimki
yasasin halklari

xezala min, delala min,
Ez kurdî nizanim
keca, kurdan, jiyana min
Ez te hez dikim

gellek

2/16/2012

NEDEN

Kendi üzerimde, başka her şeyden daha fazla çalışıyorum. Bu benim metafiziğim, bu benim fiziğimdir, ele aldığım malzemenin efendisi bizzat benim ve hiç kimseye verilecek hesabım yok, Montaigne gibi. Liseden, diğerlerinin hepsinden önce iki insan aklımda kaldı, bir çocuk felcinden bütünüyle kötürüm kalmış okul arkadaşım, Salzach Nehri'nin sol kıyısındaki eski binalardan birinde üçüncü ve dördüncü kata kadar rutubetten kararmış ve yüksek tonozlı, bir metreye varan kalınlıktaki duvarları olan binalardan birinde, yazıhanesi olan bir mimarın oğlu, ben de oraya çok gitmiştim, özel matematik dersleri amacıyla, beni kendi başıma yapabileceğimden daha iyi gitmiş olan geometrik resim dersinde hep desteklemiş  bu sakat okul arkadaşımla birlikte ve oldukça sık ve haftada en az bir kez bu sakatın evindeydim ve coğrafya öğretmeni Pittioni, bu ufak tefek, dazlak kafalı, tepeden tırnağa silik, tüm okul arkadaşlarımın ve aslında bütün lisenin alay etme ve dalga geçmelerinin merkezi olmuş olan adam. Meslektaşları olarak öğretmenler bile gerçekten çirkin ve bu çirkinlikten hiçbir insanın çekmediği kadar acı çeken Pittioni ile eğlenmişlerdi, bu Pittioni, liseye devam ettiğim sürece, herkesin dalga kurbanı olmuştu, alay etmelerin ve dalga geçmelerin tükenmez bir kaynağı ve bu insan benim için gitgide lisenin akıl merkezi haline gelmişti ve bugün ona nerden bakarsam bakayım, bu merkez olarak kalmıştır, bir yandan bir bireyin kurban olmaya hazırlığının diğer yandan bütünüyle vahşi, böyle birine karşı sürekli ve tasasızca ve düşüncesizce suç işleyen toplumun ürkütücü örneği olarak ve yani bir yandan bireyin acıya ve eziyete yatkınlığının timsali ve (onun) toplum olarak çevresinin alçaklığının ve kötülüğünün timsali olarak. Bir yandan mimar oğlu olarak kötürüm ve diğer yandan Pittioni, benim için lisenin kişileri olarak başat insanlar olmuşlardı, tam da okul topluluğu olarak acımasız bir toplumun dehşet vericiliğinin kendini onlarda her gün moral bozucu bir biçimde gösterdiği kişiler. Birinde (kötürüm) olduğu gibi diğerinde (Pittioni) de bu okulda okul topluluğu olarak toplumun bu ikisinden her günkü yeni vahşet buluşlarını kesintisiz olarak izleyebilmiştim, aynı zamanda her durumda daima ve zamanla daha felaket bir biçimde zarara uğrayan ikisinin çaresizliğini, onların, her okul günü dehşet verici ve çoktandır epeyce ilerlemiş yıkımlarının yok edilişlerinin sürecini. Topluluk olarak ve toplum olarak her okulun kendi kurbanları vardır ve benim zamanımda lisede kurbanlar bu ikisi, mimar kötürümü ve coğrafya profesörü olmuşlardı, (toplumun) tüm alçaklığı ve bu topluluğun hastalığı olarak tüm doğal vahşilik ve dehşet vericilik kendini günbegün bu ikisi üzerinde belli etmişti, bu ikisi üzerinde patlak verdirilmişti.

Thomas Bernhard- NEDEN




                                                                     Çev: Mustafa Tüzel

2/02/2012

ÇOK TANRILI BİR ŞEHİR - Hüseyin Avni DEDE

Sahibiydim bir dostluğun
Tatlı bir kardeşliğin
Düşünüp dururdum geceler boyu
Geceler boyu hüzün ve kahır
Bir yerlerim uzar giderdi yokuşta
Ben de uzar giderdim şiir de uzar giderdi
Aklıma gelmeseydi helva ekmek dağıttığı
İhtiyar kadınların cami avlusunda genç kızların
Elbet ellerim ısınırdı bir evin bacasında
Çok tanrılı bir şehirde bu kadar kötü yaşar mıydım

Acıyı gömmeye gidiyor bir araba dolusu insan
Bir çoğunun sobası da yok mangalı da
Zor gelir kar yağarken sıcak ekmek düşünmek
Bir kalksa yerinden bir tutsa felçli ayakları
Doğru sahile koşar yüreğine yandığım
Bulur orada orhan veli'yi rüştü onur'u
Bir balıkçı sandalından beş on sardalya balığı
Koyarlar yanına yeni rakıyı peynir alırlar yüz gram
Uçar gelir muzaffer tayyip uslu güvercinler arasından
Her tarafı şiir olmuş ağrısı dinmiştir artık
Şaşarlar denizin güzelliğine insanların dostluğuna
Dördü birden çok tanrılı bir şehirde yaşarlar
Vakit gelmiştir karanlık çökmüştür şiir eskimiştir
Tıpkı ayaklarındaki yırtık yamalı postallar gibi
Şiircenk gülümser biraz yorgun biraz ağrılı çok değil
Beyoğlu hasrettir yağmura güneşe toprağın kokusuna
Saat kulesi sakalımın tellerine hasrettir

Çok tanrılı bir şehirde şair hüseyin avni dede'yim
Gözlerimle gördüm ihtilâlin acısını
Bacısını ellerinden tutan bir çocuğun gözleriyle
Faytonların geçtiği atların pislediği
Dar sokaklar uzun sokaklar ölü sokaklar
En kötüsü evden beş parasız çıktığım
Kan ter içinde sabahtan akşama kadar
Bir iki mısra için koştuğum yaşamaktan bıktığım
Çok tanrılı bir şehirde acı ile yaşamak